20 Ağustos 2012

Akılsızlık A.Ş



Bu ülkede tranfer dönemi yaklaşık üç ay sürdükten sonra benim bildiğim 5 Eylül'de bitiyor.Ve bu süre boyunca başta Gavurdağlı Samet olmak üzere cümle alem Quaresma şoparını istemezük dedi durdu.Sanki bütün bu rezil-rüsvalığın tek nedeni oymuş gibi.Rezilliğin asıl sebebi olan kişiden nam-ı diğer tüpçü efendiden hesap soracak çapta bir babayiğit bu camiada bulunmadığından,milletin gazını almak için,tüpçünün akılda kalan en önemli icraatına giydirip durdular.Quaresma'yı savunuyor değilim.Gelişi sırf tüpçünün imaj çalışmasından başka birşey değildi.Aldığı parayı hakedecek bir şeyler yapmadığına da inanıyorum.Ama koskoca rezalet 8 senenin faturasının da bu adama yüklenmesini insafsız buluyorum.Herif bir düşse yakamızdan herşey nasılda güllük gülistanlık olacak havasını hala ısrarla çalanlar ve hala ona ısrarla inananlar asıl canımı sıkan.Neyse mevzu bu değil.

Şimdi bu adamı bir şekilde göndermek istiyorlar.Maliyeti yüksek,verimsiz.Tamam gitsin,hepsine eyvallah.E gitsin gitmesine de be mübarek neden adamı oynatarak göndermezsin.Lafa gelince takımın en maliyetli oyuncusu diyorsun da ne demeye adamı tezgah altına atıyorsun.Koysana rafa yada vitrinin en güzel yerine.Herife bu külkedisi muamelesi neden?Mantıklı bir neden söyleyin kıçımı kırıp oturayım ulan.

Bizim ligde transfer üç hafta sonra bitiyor.Biri bitti kaldı iki haftan.Diğer liglerde devam ediyordur muhtemelen.O sürede bitene kadar belki üç belki beş maçın var.Takımdan 10 tane adamı göndermişsin,yeni takım kurmuşsun(burası da tartışılır bak!!!).Daha ikinci hafta Galatasaray maçın var -ki geçen sene Arenadaki maçta neredeyse perişan ediyordu tek başına.Oturmamış kadroyla daha ligin başında bu ülkenin en iyi takımıyla oynayacaksın ve diyorsun -Quaresma mı?,Ha o olmaz,kötü-kaka,satıcaz zaten biz onu.


Belediyespor maçında oynasa ne olur oynamasa ne?.Belki kazanırdık belki yine kaybederdik.Zaten ne zaman yenebildik ki?İyi de bu değil ki asıl problem.Almeida'yı ortaya alıp hiç de oranın adamı olmayan Pektemek'i kanata kaydıracağına o kanatların birinde Quaresma'yı oynatsaydın ölürmüydün mevzusuna girmiyorum."Yoğurtçu yoğurdum ekşi demez" diye atasözümüz var bizim.Gel gör ki bizim andavallar "ekşi olm bizim yoğurt,valla,zaten içine tükürdük" diye bas bas bağırıyor.Bunu atasözlerini pek siklemeyen bir millet oluşumuza da bağlayabilirsiniz.Bizimkilerin su katılmamış birer öküz oluşuna da.Keyfiniz bilir.Ben ikinci şıkkı tercih ediyorum.

Hadi o üç-dört-beş artık her ne kadar haftaysa geldi geçtiii.Ve sen adamı satamadın.Kaldı elinde.Ne yapacaksın bir köroğlu bir ayvaz diz dize oturup adamın yüzüne mi bakacaksın.Yoksa tükürdüğünü yalamamak için "burada istenmiyorsun dostum" deyip yine A2 antrenmanına mı göndereceksin.Tamam maddi durum çok kötü,senelik maliyeti 8 milyoncukmuş,üzülüyoruz haliyle filan ama sırf ne bok yiyeceklerini görmek için dua ediyorum (şimdilik) içimden inşallah satamazsınız da elinizde patlar ulan.

PS:Maç yazısı

Hasan'da ısrara devam,
Olcay çok koşuyor,boş koşuyor,
Veli sakatlanmayaydı iyiydi,
Oğuzhan daha erken girmeliydi,
2012 yılında Toraman'dan ortasaha yaratmaya çalışan zihniyetin ta..,
Bu takım Egemen'i aramaz,
Kırmızı forma tribünü bozuyor,
İddaa bülteninde konu Belediye maçıysa,Beşiktaşı favori göstermeyin artık,Akıllanmadınız mı amk.
Sonuç itibariyle;iştah var ama elimiz tabağa gitmiyor.

18 Ağustos 2012

Feda adalete feda


Tamer Kıran: “İskoç kaleci 1 milyon Euro alıyor. Biz de Cenk’in ücretini adalet sistemi çerçevesinde 675 bin TL’den 1.5 milyon TL’ye çektik.”


İşin özü şudur;

Getirdikleri kaleci arızalı çıkınca,üstüne kuma getirilmiş Cenk'in benim asıl ilk göz ağrım sensin deyip gönlünü almak.Yoksa bayram-seyran değilken adamın maaşını artırmayı feda-medayla ilişkilendirenin aklına tükürürler.Adalet filan demişken 30 küsur yaşındaki Egemen'in üç kuruş maaşına diklenip herifi bedavaya rakibine kaptıran yöneticiler de bunların arasından çıkıyor hep.Yoksa sen ben hep masumuz aslında.

27 Ocak 2012

Senden ve sizden nefret ediyorum

                     
                        Forza foruma yeni tartışma topiği;
                       "Birgün herkes fenerli olacak lafı doğru mu acaba lan?"


                                                     
                                                       resim subjk den

05 Kasım 2011

Zırlamayalım boşuna

Köşeyazısı

Mesaj yağıyor.



“N.Ç.’yi yaz!”


E peki.


“İffet”in kafasını taksinin penceresine kıstırıp tecavüz ettiler. Tıpkı, Müjde Ar’ın kafasını pencereye kıstırdıkları gibi.


“Fatmagül”ü sıradan geçirdiler.


Hülya Avşar’ı sıradan geçirdikleri gibi.


Özlemişiz bi nevi.


“Öyle Bir Geçer Zaman ki”de Ali Kaptan’ın canı çekti, boynuzlayarak boşandığı Cemile’ye tecavüz etti, beş yaşındaki Osman’ın gözü önünde… Şerefsiz Ekber desen, şıllık Karolin’e kitlerken, başını küvete çarptı, rahmetli oldu, hevesimiz kursağımızda kaldı!


“Bir Çocuk Sevdim”de henüz reşit olmamış liseli Mine’yi hamile bıraktılar. “Ay Tutulması”nda Kenan, Şebnem’in ırzına geçti. “Canan”ın ağzını tıkayıp, masaya yüzükoyun yatırarak becerdiler.


“Muhteşem Yüzyıl”ı dekoder’siz seyretmek mümkün ama, prezervatifsiz seyretmek mümkün değil…. Sümbül Ağa olmasa, Boncuk Ağa bile kaşla göz arasında Sadıka’yı hallediyordu, az daha.


“Yaprak Dökümü”ndeki damat sülaleyi dizdi; Önder Somer’in ilaçlı gazoz taktiğiyle baldızı filan bayılttı, zorla yatağa attı, sıra galiba kaymakam Ali Rıza Bey’e gelmişti ki… Allah’tan dizi bitti.


“Binbir Gece”de çocuğum hasta diyen anneye, kaç paraysa vereyim şekerim diyerek tecavüz etmişti hayırsever patron.


“Asmalı Konak”ta Seymen Ağa konağın sığıntısı kızcağıza giydirirken… “Hanımın Çiftliği”nde Muzaffer Bey boş vakitlerinde hizmetçi Gülizar’ı temizliyordu.


“Aşk-ı Memnu”da Behlül yengesini ütülerken… “Bihter’e kocası tecavüz edecek, azzz sonra” anonsu yapıldı, adeta sokağa çıkma yasağı ilan edildi, en başta benim valide, misafirlikleri bile iptal etti, tecavüz sahnesini kaçırmamak için!


(Rol icabı hadiseler o kadar gerçekçi ki… “Derin Sular” dizisindeki oğlan, rol arkadaşı kıza harbi harbi tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklandı iyi mi, yargılanıyor!)


“Küçük Kadınlar”da Elif’e tecavüz ettiler. “Arka Sıradakiler”de Zehra’ya.


“Unutulmaz”da Melda’ya 8 saat tecavüz ettiler, çekimleri 8 saat sürdü, güya yayınlanmadı. Ancak, sahneler basına servis edildi, bütün detaylarıyla yayınlandı. “Unutulmaz”dı hakikaten.


*


“Menekşe ile Halil”in Menekşe’sine beklendi, beklendi, beklendi, tam Dünya Kadınlar Günü’nde tecavüz edildi…


O daha unutulmazdı.


Ucundan acık gösteriyorlar ama, sanırım “Kuzey”e de tecavüz etmişler mapusta!


(Yazının başını “kırmızı nokta”yla işaretleyip, “18 yaşından küçükler okumasın” notu koyacaktım. Sonra vazgeçtim. Biliyorum ki, o zaman daha çok okunacak. O yüzden koymadım.)


Netice itibariyle…


Böyle başa.


Böyle tarak.


Kalbinizi kırmak istemem ama, nefes bile almadan kim seyrediyor kardeşim bunları? Başka mevzu kalmamış gibi, cinsel suçlara reyting rekorları kırdırarak, kim daha fazla çekilsin diye teşvik ediyor?


Kim normalleştiriyor?


Irz’a rıza’yı kim gösteriyor?


Sırf Yargıtay mı?

"Yılmaz Özdil,Hürriyet,5 Kasım 2011"




Ben devam edeyim.
 
Bir ay önce uyanığın teki kerizlerin kredi kart bilgilerini tokatlamak için,bayıltıcı sprey satışına başlamış ve binlerce sipariş almıştı.
 
Ondan daha evvel başka bir uyanık çıplak gösteren gözlük satışına başladı,eminim o da binlerce sipariş almıştır.İşin ilginci böyle işlere tepki koymaya pek bir meraklı halkımız ve sözde muhafazakar bir iktidarmız varken o site hala yayında,satış yapmaya devam ediyor.Sitenin adını yazsam buraya okuyan herkes "neymiş lan hakkaten bu" ayağıyla girip bakar yeminle.
 
Ondan daha daha evvel,iki yıl önce falan başka bir zeki vatandaş ayakkabının ucuna takıp,yolda yürüyen kadınların etek altını çeken kamera satıyordu.
 
Ondan da daha evvel onbeş sene önce,ben üniversitede toy bir öğrenciyken Kıbrıs'tan getirip Mersin çarşının göbeğinde tezgahta sattıkları sözde kadınları azdırıcı damla vardı.Binlerce insanın gelip geçtiği caddede onlarca kişi o bir şişe damladan alabilmek için birbirini eziyordu.
 
Aklıma ilk gelenler bunlar oturup biraz araştırsam yada siz araştırsanız daha neler çıkar kimbilir?
 
Bu meseleye vicdanen samimiyetle üzülenleri,anlam veremeyenleri ve tabi ki bayanları tenzih ederim de geri kalan hiçkimse birbirini kandırmaya kalkmasın.Herkes,hepimiz kıyısından köşesinden bulaşığız bu pisliğe.
 
O zaman bu tiyatro niye?

03 Kasım 2011

Balayı nihayet bitti

Bizim taraftarın maçı kapalıda seyredip,kafayı Kazan'da çeken tayfası bayılırdı Nouma'ya.Şöyle yirmi maç oynasın yirmi gol atsın diye değil sahada kavga çıkarsın,rakibe kafa göz dalsın diye bekleşirlerdi.Kazan'ın kapısından girip "herkese benden bira" diye bağıran adamdan onu beklerlerdi ancak.

Herif futbolu bırakıp medya maymunu oldu ama bizim taraftarın (bir) kısmının gözünde daha da büyüyerek fetiş halini aldı.Pascal'ı destekliyorsan keriz yaz bilmem kaça gönder numarasına atlayanları da gördük,bar çıkışı iki hatunla magazin kamerasına yakalandığında "yakışır koçummm,götüüürr" diye yırtınanı da.

Üstünden formayı çıkaralı (kaç maç giydi ki zaten) bunca sene olmuş,o tayfadan biri de çıkıp ya arkadaş bu adam bu takıma ne verdi,kaç gol attı,kaç kupa kazandırdı diye soran olmadı.Evlilikte cicim ayları dediğin iki ay olur,üç ay olur hadi olsun olsun bir sene olur,bu herifin ki on sene oldu be kardeşim.Libidona maşallah deyip virgül koyalım.

Geldiği günkü heyecanım bambaşka olsa da  aynı durum Quaresma için de geçerliydi.Maç alması en azından maç aldırması gereken adam (baştan öyle şartlandırılmıştık çünkü),en çok ihtiyaç olan yerde olamıyordu bir türlü.İki trivela bir rabonaya kanıyorduk.

Tamam bu da Fransızın yoluna girdi derken birşey oldu.Taraftar homurdanmaya başladı.Üstelik bu sefer kapalının altındakiler de katıldı homurdanmaya.Şimdilik ben bunu kapalının çatısından düşen sıva parçalarına bağlıyorum ama bu da birşeydir sonuçta.O çatının altında şımart bizi başkan diye saçmalayanları da gördük nitekim.Bu gezegende bazı insanlar "gel benle taşşak geç" diye bulunuyorlar çünkü.Neyse buraya da bir virgül.

Ama inşallah Ricardo kardeşimiz de statta çıkan o seslerden sonra neyi yanlış yaptığını anlamıştır.Taraftar sana iyi oynamıyorsun,formayı da aldığın parayı da haketmiyorsun demiyor.Triveladan,bacak arasından daha fazlasını bekliyor sadece.Çünkü tabelada yapılan artistik hareket sayısı değil gol sayısı yazıyor.Sezon sonunda şampiyonluğu en çok trivela yapana değil en çok puan alana veriyorlar.Uzun lafın kısası senden sonuca katkı yapmanı istiyoruz.İsteyince bal gibi yapabiliyorsun çünkü.(bkz.Kiev maçı)

Formayı gösterip "gel sen oyna" demekle değil ancak sen böyle oynarsan susar taraftar.

16 Ekim 2011

Eee,aldık dekoderleri

Artık Portekiz'de futbola başlayan bebelerin babaları çocuklarının geleceğinden endişelenmiyorlardır sayende.Olursa Porto,Benfica,olmazsa Braga,Academica,o da olmazsa Türkiye'de bir keriz kulüp var,oraya kakalarız diyorlardır muhtemelen.

Ben olsam öyle derdim yeminle.

21 Eylül 2011

Cola Turka Kulüpler Birliği

Bu kulüpler birliği şeysi bizde yoktu önceden.Avrupanın her bokunu taklit etmeye bayılan bir millet olduğumuz için bizimde olmalı mutlaka diyerek icat ettiler başımıza.Ne işe yaradığını da şu şike işi ortaya çıkana kadar anlayamadık.Bütün kuruluş amacı pisliğe batmış olanları hacılamak,kollamak,kurdukları aşağılık düzene kimsenin çomak sokmasına müsade etmemekmiş.Bunu da sonradan öğrendik.

Ağalar bu kulüpler birliği şeysine önceleri Anadolu'dan başkanlar seçtiler bir süre.Ama baktılar büyükbaşlar siklemiyor bunları,toplantılara falan katılmıyorlar,e o zaman büyükbaşlardan bir büyükbaşı başımıza baş yapalım dediler.Canaydın,Yıldırım vs..Adamların biri mevta,biri kodeste olunca da kala kala elimizde bu kaldı deyip tüpçüyü başkan yaptılar kendilerine.(Trabzonlular kusura bakmasın ama maalesef adamların gözünde hala büyükten sayılmıyorsunuz).

Başkanlığının ilk üç yılında yüz milyon euro transfer parasını çöpe göndermiş,yüz küsur yıllık camianın stat gişelerine bile temlik koydurtmayı başarmış,parayla adam tutup tribünde taraftarını dövdürtmüş,kulübün en değerli malvarlığı sayılan Fulya'yı müteahhitlere peşkeş çekmiş,arkasındayım dedikçe hoca şutlamış,sırta reklam almam deyip reklam almış,pafla çıkarım deyip çıkmamış,uzun lafın kısası her tükürdüğünü yalamış bir adamı başkan ettiniz kendinize.

Baştan uyaralım dedik yoksa nasıl birşeye bastığınızı paçalarınız kokmaya başlayınca anlayacaksınız zaten.
O pek bi dillere destan marka değeriniz ne kadarmış ilk naklen yayın ihalesinde göreceğiz inşallah.

11 Temmuz 2011

Tek ses,tek yürek

Bunun anlamı şudur;

"Bizler Türk futbolunun en değerli markası olan ST SüperLig denen bok çuvalının içinde yuvarlanan bok böcekleriyiz.Birbirimizden hiç bir farkımız yok.Fenerbahçe,Trabzon,Beşiktaş,Sivas vs.. her ne halt yediyse bizler onların sonuna kadar arkasındayız.Çünkü aynı haltı bizde yedik,yiyoruz,yemeye devam edeceğiz."

Bu çıkan tek sesin içinde maalesef benim tuttuğum takımın kolpa yöneticileri de var,bugüne kadar kendilerini dürüstlük abidesiymiş gibi pazarlayan soysuzlar da var.

Herkesler benim takımım,senin takımının derdine düşmüş,manzarayı gören yok,gören olsada sesini çıkaran yok.Ortaya koymuşlar sirki,sabahtan akşama kadar maymunların dansını seyrediyoruz.Ve o maymunlar gözümüzün içine baka baka taşşağın kralını geçiyorlar bizle.

Bir İngiliz,bir Fransız,birde bizim Temel ıssız bi adaya düşmüş.Bir süre sonra canları sıkılmış."Hadi golf oynayalım" demiş İngiliz."Golf nedur,ben bilmem golf" demiş Temel."Çok kolaydır,sopayla topa vurup,deliğe sokmaya çalışacaksın" demiş."Şimdi bize bir top,bir sopa,bir de delik lazım,bende top var" demiş İngiliz.Fransız "bende de sopa var" deyince,Temel kızıp "ben oynamayrum" demiş.

Şu götümüze giren topu gördüğü halde "ben oynamayrum" diyecek bir babayiğit yok mu lan bu ülkede?

Erken öten horozun


olmasın sonra

10 Temmuz 2011

Yetmez ama evet

Deron Baba Beşiktaş'ta

NBA de en beğendiğim iki oyuncudan biridir hazretleri.Kaderde kanlı-canlı izlemek de varmış.Kıçıkırık AI için işi gücü bırakıp Akatlara koşan bu gerzek de,salonun kapısında yatar artık.

29 Aralık 2010

Fon işi

Beşiktaş başkanı dün akşam katıldığı televizyon programında bazı açıklamalarda bulundu.Konuşmanın içerisinde (bilerek veya bilmeyerek) bu yayının kendi isteğiyle yapıldığını söyledi.Bu sözden yaklaşık olarak çıkardığım anlam malum gazetenin Almeida transferinin bir fon organizasyonu tarafından gerçekleştirildiği haberi üzerine bu yayına katılmak ihtiyacı hissetiğini söylemesiydi.Başkanın ortalama bir gazetenin bir haberi üzerine geçmiş alışkanlıklarını bozarak kendini televizyona çıkıp açıklama yapmak zorunda hissetmesini manidar buldum biraz.Bu adamla yaşadığımız ıztırap dolu altı senenin sonunda yaptığı her işin ardında bir çapanoğlu aramak da adetimiz oldu maalesef.Suçlu biz değiliz elbet.Adam olsaydı da her lafına güvenseydik.Şimdi televizyonda "ben de mükemmel değilim,hatalarım olmuştur" diyor da,be mübarek zamanında kalkıp taraftarına söyleseydin ya bu sözleri.

Neyse konu o değil,asıl mevzuya dönelim.Almeida Beşiktaşımıza transfer edilmiş,hayırlı uğurlu olsun.Başkanın dün akşamki sözlerinden sonra transferden çok transferin yöntemiyle ilgili aklımız karıştı biraz.Salt malum gazetenin haberi olsa sallar geçerdim de üstüne bizzat başkanın konuşmasını gerektirdiğine göre dallı-budaklı bir mesele olsa gerek diye düşündüm.Hepi topu on dakikada anlatılan konunun birkaç noktası dikkatimi çekti.

Mesela;programda bu fonun adını bile anmadı başkan.Gazete haberinde İranlı bir iş adamının kurucusu olduğu İngiltere merkezli bir şirket olduğu yazılıydı.Media Sports Investments isimli bu şirket-fonun internet sitesine girdiğinizde karşınıza sadece iletişim için bırakılmış bir mail adresinden başka birşey çıkmıyor.Ama aynı ismi google'a yazıp arattığınızda ise karşınıza bir sürü pislik çıkıyor.Abramoviçler,bugünlerde kaldırdığımız her taşın altından çıkan savaş taciri Berezowskyler,ne idüğü belirsiz Joorabjihan ve daha niceleri.Brezilyanın önde gelen kulüplerinden Corinthians'ın Sorosvari bir operasyonla ele geçirilmesi,Güney Amerikalı futbolcularının insan kaçakçılarına taş çıkarır yöntemlerle Avrupa kulüplerine getirilip pazarlanması vs...Dedim ya,yaşasın internet.Şimdi Beşiktaş başkanının sözünü ettiği fon bu fon mu değil mi?.Gördüğüm onca karanlık şeyden sonra içimden inşallah değildir diye geçirmiyor değilim.
Sonra;başkan bu fonun Avrupanın önde gelen dört-beş kulübüyle daha çalıştığını  ancak gizlilik anlaşması nedeniyle isim veremeyeceğini söylüyor.Eğer bu kar amacı güden bir organizasyon ise ve gerçekten de Avrupa'nın önde gelen kulüpleriyle çalışıyorsa ileride yapacağı işlere referans olması  ve işini daha da büyütmesi için bu kulüpleri şimdiden açıklaması daha mantıklı değil mi?.Bak kardeşim bunlar benim çalıştığım kulüpler,bunlarda benim anlaşma yaptığım futbolcular demesi gerekmez mi?Bu nasıl kar amaçlı bir şirket-fondur ki kendisine daha fazla para kazandırması muhtemel reklam yapılmasına bile müsaade etmiyor.

Bir diğer konu -ki gazete haberi doğruysa;herhangi bir anlaşmazlık durumunda İngiliz yasalarının geçerli olması durumu.Neden uluslararası yasalar değilde sadece İngiliz yasaları.(onu da araştıracağım).Madem iş İngiliz yasası çerçevesinde çözülecek,o zaman bu işin içinde FIFA ve UEFA'nın yeri nedir,kulüp veya futbolcunun tahkime gitme hakkı ne olacak...

Uzayıp gider bu sorular.Uzayacak da.

Başkanın bu işi anlattığı kelli felli adamlar "başkan sen bu işi yap,heykelini dikerler valla" demişler.Heykel çoktan hazır da kaidesi hangimiz olacağız acaba?

18 Kasım 2010

Çuvaldız tamam,iğne aranıyor

Hal,ahval güllük gülistanlık,herkes herkesle dost,saygılı,tek bir terbiyesizlik yok ortada.Yayalara yol veren sürücüler,yerlere tükürmeyen vatandaşlar,karısına tokat atmayan müşfik kocalar,öğretmeninin sözünü dinleyen,şımarmayan çocuklar,tribünde,sokakta,gazetede,televizyonda birbirine küfür-hakaret etmeyen taraftarlar,yorumcular.Öyle ya Türkiye burası.Medeni insanların ülkesi,medeniyetin beşiği.

Bir kulüp televizyonun o kulübe gönülden bağlı bir taraftarı kızcağız.Kızmış birşeylere.Açmış ağzını yummuş gözünü.Kıyamet kopmuş,ortalık yıkılmış.Peki kızcağız;
-Yalan mı söylemiş?
-Yok.
-Olmayanı mı anlatmış?
-Yok.
-Olana kendinden birşeyler mi katmış?
-Belki,biraz.

Ama suçlu.Nedeni basit;benim güllük-gülistanlık ülkemde nasıl böyle tu kaka şeyleri söylersin.Benim ülkemde spor sevgi,saygı,barış,kardeşliktir çünkü.Taraftarlar,köşe yazarları,yorumcular,yöneticiler medeni-düzgün insanlardır çünkü.Ortamı germezler,yalan söylemezler,ağızlarından köpükler saçarak hakaret etmezler çünkü.Birbirlerine taş,toprak değil sevgi çiçekleri atarlar çünkü.Bü ülkenin insanlarının hepsi birer nur-u pak evliyadır çünkü.

Madem öyleyse;

Behey akılsız,dengesiz saçı uzun spiker.Sen ne halt etmeye çıkarsın kulubün televizyonuna da böyle uluorta bu ülkenin bugüne kadar duymadığı-görmediği lafları edersin.Rakip takım taraftarının yaptığı bütün terbiyesizlikleri afiş eder,onları gücendirirsin.Ortamı gerer,insanları birbirine düşürürsün.

Yazıklar olsun sana.Defol.

27 Eylül 2010

26 Eylül 2010

Muadili nadir

Schuster'in geldiği günden bugüne kadar yaptığı oyuncu ve taktik değişikliklerinde fazla canı yanmadıysa eğer;bunu kötü giden maçlarda ön plana çıkan ve şahsi performansıyla maçı kurtaran adamlara borçludur.Bu mantıktan hareketle Fabian'ın veresiye defterine de bir çarpı işareti koymalı dayı.

Ernst'in bu Beşiktaş'taki üçüncü sezonu ve ben içinde onun adının geçmediği bir maçı hatırlamakta zorlanıyorum.Adını soyunma odasındaki taktik tahtasında veya maç öncesi ilk onbir anonslarında duyabileceğiniz bir oyuncu değil o.Bir şekilde ve her şekilde televizyonda izlerken,radyoda dinlerken onun adıyla karşılaşıyorsunuz.Savunma oyuncusu desem değil,hücum oyuncusu desem değil,oyun kurucu desem hiç değil.Peki bu adam neden oyunun bu kadar içinde?Bu oyunu hem doksan dakika sonra bitecekmiş gibi hem de hiç bitmeyecekmiş gibi oynamasının sırrı ne?Sebebi "üstün Alman teknolojisi abi,ondan" demekle açıklanacak gibi değil.Nouma'yı mücadelesinden,hırsından,pes etmemesinden ötürü ilah yapan taraftar,bu ünvanları ondan katbekat fazlasıyla hakeden bu saçsız adama her daim hakkını vermeli.

Bu akciğerinin yerinde körük taşıdığına inandığım adamın Nihat'la aynı yaşta olduğu aklıma geldikçe daha bir delleniyorum.

Son dakika ateşi

Süperlig de 25 kişilik kadrosunu en iyi en verimli kullanan takım şüphesiz Beşiktaş.Bir dakikalığına da olsa oynamayan oyuncu yok.Hani futbolda bazen bazı takımlar için "bu takımda kimsenin yeri garanti değil" derler ya,Beşiktaş için şimdi söyleyin onu siz.Ne Quaresmasının ne Gutisinin yeri hemde.Şimdilik sakatlık yüzünden oynamıyor görünseler bile ileride onlar takılacak bu rotasyon çılgınlığına.Her şeyin olduğu gibi bu rotasyon işinin de bir istisnası var elbette.Schuster'in istisna adamı ise Ernst.Neden istisna olduğunu da bir kez daha gösterdi dün akşam.Guti'nin olmamasına aklımız takılmıştı ki,Guti yoksa ben varım moduna girdi Üstün Alman Teknolojisi.Hem de Guti'yi aratmayacak şekilde.

Bu rotasyon işinin takımın oynadığı oyuna en bariz etkisi takımın oyuna geç ısınması oluyor hep.Bir hafta beraber oynayan oyuncular bir sonraki hafta onların başka oyuncularla karşılaşınca oyunun havasına girmeleri geç oluyor.Neredeyse doksan dakika yetmiyor maçı almak için.Sıklıkla karşılaştığımız ve bundan sonra muhtemelen karşılaşacağımız son dakika gollerinin nedeni de bu değil mi?Bundan en fazla etkilenenler ise tırnaklarını kemiren biz taraftarlar oluyoruz haliyle.

Bu maç için özellikle bahsedebileceğimiz üç isim var önümüzde.Ernst,Bobo ve Hakan.Dediğimiz gibi Ernst maça Guti modunda başladı ve öyle de bitirdi.Genellikle üçlü ortasahanın gerideki ikilisinde görmeye alıştığımız Ernst bu maçta Necip-Aurelio ikilisinin önünde oynadı.Belki de özellikle bu maçta bu kadar ön plana çıkmasının nedenide bu yer değişikliği idi.Bir maçta bir futbolcuya on üzerinden on kolay kolay verilmez ancak dün akşamki maçı izleyen istisnasız herkes on puanı tevekkül içinde teslim etti Alman'a.Arkayı toparlayan adam olarak bildiğimiz Ernst'in görevini görmek de Aurelio'ya düştü.Rakip Antalya olduğu için hatasız oynadı diyebiliriz ancak bizim bildiğimiz Aurelio defansı kadar hücuma çıkışları da iyi bir oyuncudur.Bu kadar geride oynayarak takıma fazla katkı sağlayamaz çünkü o işi yeri geldiğinde Necip ve Ernst gayet güzel yapıyorlar.Guti-Necip-Ernst üçlüsünde beraber oynadıklarında sıklıkla gördüğümüz yer değiştirme olayını benimsemesi gerek acilen.

Maçın Ernst'ten sonraki adamı olan Bobo için de şöyle bir tarif yapılabilir.Bu adam karşısında Antalya'yı gördüğü zaman kırmız görmüş boğaya dönüyor.Bugüne kadar ki Antalya maçlarında boşu yok.Bu maçta dikkat çeken nokta Bobo'nun  atamadıklarının  attıklarından daha kolay pozisyonlar olmasıydı.Değişilecek adam değil Bobo.Onun bile rotasyona kurban gittiğini görmek çok tuhaf.Çünkü etrafım sayıları gün geçtikçe artan "şu adam bizde olsaydı" diye söylenen Fenerlilerle dolu.Onlarda yok bizde yedek.Allahım ne iştir?

Dün akşam yerini yadırgayan iki adam vardı;Tabata ve Hilbert.Aslında Tabata oynayabileceği en iyi yerde forvet arkası yada üçüncü forvet gibi oynadı fakat oyun içinde çok etkili olamadı.Belki de bunda Ernst'in herkesten yüzde on alan performansı etkili olmuş olabilir.Hilbert sadece sağbekte düşünülecekse gereksiz bir oyuncu.O bölgede aldığı her topu kendisi çıkarma hevesinde.Top sürmeye ve çalım atmaya çalışıyor ama çoğunlukla bunu yapamıyor.Önde oynanan oyun için Hilbert bir avantaj gibi gözüksede taktik tahtasına yazılanla sahada oynanan bir olmuyor her zaman.Ağır stoperlerin yanında beklerin onlardan daha çabuk geriye koşamazsa bu en azından Hilbert için bu avantaj dezavantaja dönüşür. Kaleciye geri dönüşleri de yersiz ve zamansız.Yenilen golde ki hatası da cabası.Tabi bütün bunlar bu sezon o bölgede ilk kez oynamasından da kaynaklanıyor olabilir.Ben hala Hilbert'in bu takım için vasataltı bir oyuncu olduğunu düşünüyorum.

Maça damga vuran son adam Hakan Arıkan.Nazar mı değdi bilmiyorum ama bu çocuğa bir haller oldu.İki haftadır flashback yaşatıyor bize.Aklımız kayıp gidiyor Manş'ın öte yanına.Bu kadar formsuz moralsiz adam da rotasyon uğruna oynatılıyorsa yuh artık.Dedim ya aklım almıyor bir noktadan sonra bu rotasyon işini.Schuster kazandığı sürece kabız eleştirilerle yetiniyoruz.İnşallah sonuna kadar da bununla yetiniriz.

Quaresma geldiği günden bu yana bizi öyle bir alıştırdı ki;gol atamadığı her maç için vasat görüntüsü alıyoruz.Direkten dönen topu,Bobo'ya harika asisti yapan adam oysa kendisi.Yine de işin içinde gol olmayınca Ernst gibi bir adam bir anda onun önüne geçebiliyor.Şimdilik bu kadarına da şükür.

Son olarak yönetime tavsiyem on günde bu sahayı patates tarlasından halı sahaya çeviren bahçıvan her kimse ömür boyu opsiyonlu sözleşme yapılsın.Biz kabaklaşan yerleri yeşil boyayla boyamışlar geyiğini çeviriyorduk ama bildiğin çim yapmış adamlar.On günde bunu başarmak büyük iş.Yapanın eline sağlık.

21 Eylül 2010

Beşiktaş'ta senelik ücretler


Fatih Tekke            1.500.000 TL artı 40.000 TL maç başı ücreti
Mehmet Aurelio      750.000 TL artı 25.000 TL maç başı ücreti
Guti Hernandez       2.700.000
Adem Gülüm           350.000 TL artı 10.000 TL maç başı ücreti
Cenk Gönen            500.000 TL artı 10.000 TL maç başı ücreti
Roberto Hilbert        1.350.000
Hakan Arıkan          1.300.000 TL artı 10.000 TL maç başı ücreti
Necip Uysal             400.000 TL artı 15.000 TL maç başı ücreti
Ricardo Quaresma   3.500.000
Filip Holosko           1.750.000
Rodrigo Tabata        1.500.000
Onur Bayramoğlu     300.000 TL artı 15.000 TL maç başı ücreti
Nihat Kahveci          2.500.000
İsmail Köybaşı         550.000 TL artı 20.000 TL maç başı ücreti
Mateo Ferrari          2.500.000
Erhan Güven            300.000 TL artı 20.000 TL maç başı ücreti
Rıdvan Şimşek         350.000 TL artı 20.000 TL maç başı ücreti
İbrahim Üzülmez      700.000 TL artı 25.000 TL maç başı ücreti
Michael Fink            1.200.000
Mert Nobre             2.150.000
Fabian Ernst             2.000.000
Rogerio Bobo           1.750.000
Ekrem Dağ               350.000 TL artı 15.000 TL maç başı ücreti
Yusuf Şimşek            700.000 TL artı 25.000 TL maç başı ücreti
İbrahim Toraman       1.500.000 TL
Rüştü Reçber             1.500.000 TL
Tomas Sivok             1.000.000
Tomas Zapotocny      750.000
Berndt Schuster         2.600.000

Bunlar 2010-2011 sezonu için Beşiktaş Jimnastik Kulübünün profesyonel futbolcularına ödeyeceği ücretler.Bu tabloda gördüğünüz rakamların tamamı Beşiktaş tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformu na gönderilen resmi rakamlardır.Biraraya toplamak bayağı bir vaktimi aldı.Çünkü sözleşmelerin tamamı bu sene yapılmış değil.Bazı futbolcuların borsaya bildirilen ücretlerini bulmak için bildirimler arasında 2010'dan geriye doğru birkaç sene gitmem gerekti.

Bu rakamları yazın bir kenara tıpkı benim yaptığım gibi.Sezon sonunda bir kez daha yazacağım.Bu kez karşılaştırma yapacağız.Kim ne kadar para aldı ve ne oynadı?.Yani aldığı parayı kim haketti kim etmedi?.Aslında sezon sonunu beklemeden bir kaç oyuncu için şimdiden karar verebiliriz ama yine de bazı romantik abilerimizin hatrına sezon sonunu bekleyelim.

Rakamlar yalan söylemez

Maç bitti ve iki gündür ortalıkta Fenerbahçelilerin şöyle ezdik böyle elimizden kurtuldunuz şeklinde hezeyanlarını görüyoruz.Öyle ki Rıdvan Dilmen gibi bir futbol adamı bile 5-0 dan bahsedebiliyor.Ayıptır sorması ama siz hangi maçı izlediniz kuzum?.Pazar günkü Fenerbahçe-Beşiktaş maçından bahsediyorsanız gerçekten işte maç istatistikleri.Nasıl ezmektir bu böyle?.Nasıl farkı kaçırmaktır..Hadi istatistikler her zaman maç sonucuyla örtüşmez.Geçen haftaki Kayseri maçında da rakamlar Fenerbahçe lehineydi ancak göz var nizam var be kardeşim.İkinci yarının neredeyse tamamı boyunca attıkları golün üstüne yatıp kendi sahasına kapanıp kontra ataklarla gol aramaya çalışan babam mıydı?.Böyle mi atacaktınız beş golü.Atı alan Üsküdar'ı geçiyor,siz Stoch gibi bir adamı yedek bekletip renkli devrim yapma peşinde koşan Aykut Hocanızın ağzıyla konuşun ve kendinizi kandırmaya devam edin.Haftada bir gün mastürbasyon yapmak sağlığa yararlıdır zaten.

20 Eylül 2010

Beşiktaş sabretmeyi öğreniyor

Maçtan önce eğer ilk golü atan taraf biz olursak zorlanmadan kazanacağımızı düşünüyordum.Hakan'ın o saçma hareketinin ardından Niang Fenerbahçe'nin ilk golünü atana kadar da bizim golümüzü bekledim durdum.Hala da bu düşüncemde ısrar ediyorum.İlk golü biz atsaydık bu maçı çok farklı bir skorla kazanabilirdik.Çünkü bu Fenerbahçe çok kötü.Sidik zoruyla-taraftar gazıyla oynayan bir takımdan farksız.Fenerbahçe'de tek korktuğum oyuncu olan Stoch Ayku Kocaman'ın dahice(!) taktiği sayesinde kulubeye çakılınca ben dahil birçok Beşiktaşlının yüreğine su serpildi.Tüm bunlara rağmen sonuç beklediğimiz gibi olmadı.

Bunun en önemli nedeni bu sene Quaresma ile beraber takımın en belirgin silahı olan Guti-Ernst-Necip üçlü ortasahasının Schuster tarafından maalesef birkez daha bozulmasıydı.Schuster bu maça Necip yerine,daha tecrübeli ama daha hantal Aurelio ile çıkmayı tercih etti.Yaş ve fizik itibariyle Fenerbahçe günlerinin çok uzağında kalan Aurelio ise Guti ve Ernst'e bu anlamda ayak uyduramadı.Guti enterasan bir oyuncu.Sahada kendisini anlayabilen futbolcuyu arıyor.Yanında oynayacak oyuncunun o daha pası atmadan topu atmak istediği yere hareketlenmesini bekliyor.Aurelio en azından şimdilik bu uyumu başarabilmiş değil.Ernst ve Necip ise bunu eksiksiz yapıyorlar.Ortasahada Aurelio'nun bu uyumsuzluğu ilk yarının 20 dakikalık bölümünde oyunu Fenerbahçeye teslim etmemize yol açtı.Golü de bu arada buldular ki,Dia'nın pozisyonu hariç oyunun geri kalan hiçbir bölümünde başka gol bulma şansları yoktu.

İlk yarıda göze çarpan bu şaşkın futbol ikinci yarıda yerini artık bildiğimiz Beşiktaş futboluna bıraktı.Özellikle Emre'nin oyundan çıkmasıyla beraber maç tek kaleye döndü.Aslında bu Fenerbahçe maçı için değil belki ama beklenen birşeydi.Çünkü Beşiktaş bu sene belki de tarihinde hiçbir zaman olmayan bir şekilde topu ileride oynuyor.Gözlerimiz ceza sahamızın çevresinde boşuna stoper arıyor.Çünkü stoperler ve bekler ortasaha yuvarlağının çevresine ve içine yuvalanmışlar.Sürekli oyunun içindeler.Normal şartlarda bir ortasaha oyuncusu stoperle paslaşınca adı geri pas olur,ama mevzubahis Beşiktaş ise bu sadece pas oluyor.Çünkü neredeyse stoperler ortasaha ile içiçe oynuyor.Beş oyuncunun olması gereken yerde sekiz futbolcu olunca da ister istemez topla daha fazla oynayan taraf biz oluyoruz.Topu kaptırsa bile kolay geri kazanıyor çünkü rakibin üç kişiyle bulunduğu noktada hep beş kişi oluyoruz.Oyunun döndüğü bölgede yani ortasaha ile rakip alanın yarısında ise ısrarla inatla pas yapıyoruz.Öndeykende gerideykende değişmiyor bu pas trafiği.Tigana sonrası Beşiktaş'ın da topu ayağına alan her oyuncu büyük bir iştahla ileri atılırdı.Bu da Beşiktaş'ı çoşkulu,iştahlı bir takım olarak gösterirdi.Oysa şimdi öyle değil.Beşiktaş topu aldığı noktada(genellikle ortasahada) harala-gürele ileriye atılmıyor.Sabırla pas yapıyor.Ta ki forvetlerden birinin veya kanat oyuncusunun önü açılıncaya kadar.İş bu noktada hücum oyuncularının becerisine kalıyor.Bu tarz oyunda tek dezavantajımız ise çok hareketli bir kanat veya forvet oyuncusuna yakalanmak.Stoch'un olmamasına biraz da bundan sevindim.

Skor olarak hayal kırıklığına uğramamızın bana göre bir diğer nedeni de Schuster'in Bobo yerine Nobre tercihi oldu.Evet belki Nobre Bobo'ya oranla daha çok koşuyor,pres yapıyor,alan açıyor olsada durması gereken yeri maalesef Bobo kadar bilmiyor.Rıdvan Dilmen'in deyimiyle "ne yapayım yıpratıcı santraforu,gol atıyor mu onu söyle" durumu var ortada.Bobo'nun geçmişteki Fenerbahçe maçlarındaki performansına bakarak söylemiyorum ama gerçekten bu takımın ilk santraforu eğer bir mani yoksa Bobo'dur.

Golü tamamen Hakan'ın bir anlık hatasından yedik.Maça tam olarak konsantre olamamasından olsa gerek gereksiz bir çıkış yaptı.Birbaşka ters harektinde ise kaseyi kırıyordu.Gününde değildi en basitinden,kızmamak gerek.Sevinmemiz gereken ise her işte bir hayır vardır misali Cenk'in başarılı performansıydı.Kalede hem kendine hemde bize güven veriyor.Bu çocuğu bulup getirmek kimin fikriyse o adama gerçekten teşekkür ederim.

Quaresma yine takımın hücumda en göze batan oyuncusuydu ama açıkçası bu maç için ben ondan daha fazla sorumluluk alıp oyunun sonucunu değiştirmesini beklerdim.Mesela bir Delinho skora daha fazla etki etmiştir muhakkak.Hiç etmeyen biri daha var bu takımda.O kadar çok kızıyorum ki ona,sinirden duvarları yumrukluyorum.Adını anmayacağım,siz anladınız onun kim olduğunu.

Bu maç özelinde Schuster'e kabahat bulup haksızlık etmek istemem.Çünkü hiç hesapta olmayan iki mecburi oyuncu değişikliği yapmak zorunda kaldı.Eğer bu değişiklikler olmasaydı oyun onun öngördüğü şekilde sürecek ve sonuç yine farklı olacaktı.Ama yinede benim anlamadığım yada kabullenmek istemediğim şey şu.Eğer Fenerbahçe gibi bir takıma karşı maça çıkıyorsan(yada Galatasaray,Bursa,Porto...) elinde topun tüfeğin ne varsa saldıracaksın.Aykut Kocaman'ın yaptığı gibi fantaziye kaçmayacaksın yani.En iyi forvetin Bobo,en dirençli oyuncun Necip ise onunla başlayacaksın.Maça böyle çık ama yenil,umurumda olmaz.Ama iyisi kenarda dururken kazanamıyorsan buna bahane aramak abestir.En azından benim hocadan beklediğim budur.

16 Eylül 2010

Rotasyon Akşamı

Sevmediğim bir kelimedir rotasyon.Hele futbolda asla.Rutini seven adamım ben.İç çamaşırı değiştirir gibi kadro değiştiren adam migrenimi azdırır sadece.Bu rahatsızlığı bol bol çektik geçen sene,Mustafa Hocanın kulakları çınlasın.Ümraniye’nin havasından suyundanmıdır yoksa körle yatan şaşı kalkar mı demeli bilmem ama aynı hastalığın semptomlarını zaman zaman Schuster’de de görüyoruz.Altısı kupa,dördü lig on resmi maçın hiçbirine aynı onbirle çıkmadı hoca.Muhtemelen bu akşam da geleneği bozmayacak yine farklı bir kadro izleyeceğiz.Ve ilk defa bu akşam için hocaya bu konuda hak vereceğim.Bir kaç nedenden ötürü;

Ankaragücü maçına birazda mecburiyetten Quaresmasız çıktı ve takım farklı bir şekilde kazandı.Maçı kazanmakla kalmadı oyunun hiçbir bölümünde Quaresma’nın eksikliğini hissetmedi takım.Kaybettiği Quaresma’lı belediye maçıyla,kazandığı Quaresmasız Ankaragücü maçı arasındaki tek fark üçlü ortasaha ile oynamış olmasıydı.Bu ve bundan sonraki her maç için Guti-Ernst-Necip üçlü ortasahası ve bunların alternatifleri Fink-Aurelio hatta Toraman’la oynadığı sürece hücumda ve defansta yapacağı rotasyonun takıma getireceği bir zarar yok.Belediye maçındaki gafletini bir daha tekrarlamayacağını düşünerek bu akşam üçlü ortasahanın önünde veya arkasında yapılacak rotasyona itirazım olamaz.

Haftasonu bu maçtan ve çoğu maçtan daha önemli bir Fenerbahçe maçına çıkacağız ve durumu gerçekten kritik oyuncularımız var.Hem onları riske etmemek hemde olası başka sakatlıkları önlemek adına rotasyon uygulanabilir.Holosko,Hilbert veya Tabata’nın bu maçta sakatlanması Guti,Quaresma,Necip gibi oyuncuların sakatlanmasından görece olarak daha az zarar verir.(İnşallah hiçbiri sakatlanmaz)

CSKA Sofya mevcut durum itibariyle Türkiye liginin vasat hatta vasat altı takımlarından biriyle kıyaslanabilir ancak.Halihazırda A2 de dönüşümlü olarak oynayan oyuncularla beraber 30 dan fazla futbolcu var elimizde.Bir şekilde hepsinin oynatılması lazım.En iyi verimi veren kadronun rotasyon veya başka bir nedenle bozulması gerekiyorsa,bu maç Fenerbahçe maçı değil CSKA maçı olabilir ancak.Hiç olmaması daha iyi ama illa olacaksa o maç bu maç olabilir ancak.

Dediğim gibi futbolda rotasyon kelimesini sevmiyorum.Çünkü bu oyunda tercihler çok önemlidir.Bu oyunda dahilikle delilik arasındaki çizgi her zaman gözle görülmez.Tokadı yediğinde veya başarıyı yakaladığında anlaşılır ancak deli misin dahi misin.